
26 Ocak 2009 Pazartesi
19 Ocak 2009 Pazartesi
Neden İçmimarlar bir arada olamıyor?
Bu konu çok uzunca bir süredir içmimarlar arasında tartışılan ve hala tartışılmaya devam eden bir konudur. Bunu daha içmimarlık eğitimi almaya başladığım ilk yıllarda fark etmiştim; bugün bunun nedenlerini daha iyi anlıyorum. Umarım gelecekte içmimarlık mesleği ve içmimarların yetki ve hakları için mücadele verenlerin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Üniversite yılları…
1989 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, İçmimarlık Ana Sanat Dalı’nın (ki biz mezun olurken İçmimarlık Ana Sanat Dalı bölüm olmuştu.) daha ilk yıllarında bizden önceki dönemlerden bazı (belli ki öğrenci temsilcisi) gönüllü arkadaşların ellerinde bir takım formlarla bizim peşimizde dolaştıklarını hatırlıyorum… İçmimarlar Odası'na öğrenci kaydı yaptırmamız için etrafımızda pervane olan, yakaladıkları her yerde bunun önemini ve ileride bu mesleğe kazandıracakları hakkında bilgi vermeye çalışıp, cebimize form sıkıştıran bu arkadaşların şimdi ismini sorsanız hatırlayamam. Ancak onların bu meslek dalı için ne kadar özveri ile çalıştıklarını; bizim bu ilgi ve heyecana sadece seyirci kaldığımızı, baktığımızı ama göremediğimizi şimdi fark ediyorum... Çok şükür ki aramızda bunu anlayan birkaç değerli arkadaşımız bizi ikna etmiş de mezun olmadan meslek odasına kaydımızı yaptırmışız… Muhtemelen bizden çok önceki dönemler de benzer durumdaydı; bugün bile çok şeyin değişmediğini görebiliyorum.
Geçmişten geliyor, bugün de devam ediyor…
İçmimarların birarada olamamalarının bir diğer gözden kaçırılan ve üzeri örtülmeye çalışılan nedeni de şu; anlaşılıyor ki daha o yıllarda meslek bilincinin oluşması için birilerinin deli dolu bu gençleri yönlendirmesi gerekiyormuş… Bunun da hepimizin bildiği gibi bu öğrencileri mesleğe hazırlayan eğitimciler tarafından yapılması gerekiyordu. Mesleki teknik eğitimin yanında, sosyal yaşam, mesleki zorluklar ama bir o kadar önemli olan mesleki dayanışma konusunda yol gösterilmesinin önemi bugün yaşanan zorluklardan, engellemelerden ve çıkan tartışmalardan daha iyi anlaşılmaktadır.
Mimarlık fakültesine bağlı olan içmimarlık bölümü eğitimcilerinin neredeyse tamamına yakınının mimar olduğunu, aralarında bir elin parmağını geçmeyecek sayıda içmimar ve tasarımcı eğitimci olduğunu hatırlıyorum. Bu sorun bugün de devam ediyor. İçmimarlık bölümünü açan üniversiteler, içmimar eğitimci bulmakta oldukça zorlanıyor, mimar olan eğitimcilerin sayısı hızla artıyor. Geçmişte mimar eğitimcilerin gerek kariyer, gerekse yaş olarak bölümlere hâkimiyetinin ve tahakkümünün olduğu açıkça görülüyordu. Zaten bu durum neredeyse hepimizin ortak kanaati gibiydi. Hatırlıyorum, üniversite yıllarında sanki bir tepki gibi, içmimar eğitimcilerden alınan dersler keyifli geçer, sabırsızlıkla beklenir, haliyle notlar ve projeler de çok daha yaratıcı ve başarılı olurdu….
Mimar eğitimcilerin dersleri keyifsiz, sıkıntılı geçer, notlar da genelde kötü olurdu…Aslında bu durumun bugün avantaj sağladığını kabul etmek gerekir; mimarlık doktrinine bağlı verilen eğitim programının faydalarını görmüyor değilim. Ama keşke geçmişte mimar olan eğitimciler, içmimarlık bölümlerinin daha açıldığı ilk yıllarda başlayan ve bugün de benzer yaklaşımlarla devam eden bu mesleğe ve 1975 yılında kurulan bir meslek odasına karşı olan, refüze edici ve yadırgayıcı, politik tavrını bir kenara bırakıp, ileriye, mesleğin geleceğine ve dünyada neler olup bittiğine baksalardı demekten kendimi alamıyorum....
Eğer geçmişte bu kabul layıkıyla yapılmış ve eğitimcilerimiz içmimarlık mesleğinin varlığını ve geleceğini düşünüp benimsemiş olsalardı; mesleki dayanışma ve meslek bilinci olan binlerce içmimar, bugün bir meslek odasının veya başka bir STK’nın çatısı altında birlikte ve dayanışma içinde olurdu. Ama malesef bugün bu dayanışma ve birliktelikten söz etmek mümkün değildir.
Geçmişte kendileri için oluşabilecek ekonomik ve akademik kaygılardan endişe duyan ve içmimarlık mesleğinin gerekliliklerini yerine getiremeyen eğitimciler, o gün inanmakta zorluk çektikleri ve gelecekte potansiyel bir meslek dalı olabileceğini göremedikleri, içmimarlık mesleğinin örgütlenerek bir arada olmasına da gerek duymamıştır. Üstelik buna destek olmayarak, yol gösterici olmamış, bilakis geciktirmiş, engellemiş ve izin verdirmemiştir.
Aslında geçmişte içmimarlık mesleğinin tanımı, içmimarın hak ve yetkileri, beraberinde eğitiminin kalitesi ve düzeyinin sınırları belirlenmiş olsaydı, bugün, mimarlar ve içmimarlar arasındaki ayrım ve uyum daha net anlaşılacaktı. Bugün içmimarlık eğitiminde sorunlar yaşanıyor, mezun olan öğrencilerin kalitesizliğinden ve mesleki dayanışmanın eksikliğinden, hak ve yetkilerin gasp edildiğinden bahsediliyorsa bunun temelinde geçmişte yapılan eksikliklerin, yanlışların ve kötü niyetin olduğu muhakkaktır.
Cenk ÇAKIL
Üniversite yılları…
1989 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, İçmimarlık Ana Sanat Dalı’nın (ki biz mezun olurken İçmimarlık Ana Sanat Dalı bölüm olmuştu.) daha ilk yıllarında bizden önceki dönemlerden bazı (belli ki öğrenci temsilcisi) gönüllü arkadaşların ellerinde bir takım formlarla bizim peşimizde dolaştıklarını hatırlıyorum… İçmimarlar Odası'na öğrenci kaydı yaptırmamız için etrafımızda pervane olan, yakaladıkları her yerde bunun önemini ve ileride bu mesleğe kazandıracakları hakkında bilgi vermeye çalışıp, cebimize form sıkıştıran bu arkadaşların şimdi ismini sorsanız hatırlayamam. Ancak onların bu meslek dalı için ne kadar özveri ile çalıştıklarını; bizim bu ilgi ve heyecana sadece seyirci kaldığımızı, baktığımızı ama göremediğimizi şimdi fark ediyorum... Çok şükür ki aramızda bunu anlayan birkaç değerli arkadaşımız bizi ikna etmiş de mezun olmadan meslek odasına kaydımızı yaptırmışız… Muhtemelen bizden çok önceki dönemler de benzer durumdaydı; bugün bile çok şeyin değişmediğini görebiliyorum.
Geçmişten geliyor, bugün de devam ediyor…
İçmimarların birarada olamamalarının bir diğer gözden kaçırılan ve üzeri örtülmeye çalışılan nedeni de şu; anlaşılıyor ki daha o yıllarda meslek bilincinin oluşması için birilerinin deli dolu bu gençleri yönlendirmesi gerekiyormuş… Bunun da hepimizin bildiği gibi bu öğrencileri mesleğe hazırlayan eğitimciler tarafından yapılması gerekiyordu. Mesleki teknik eğitimin yanında, sosyal yaşam, mesleki zorluklar ama bir o kadar önemli olan mesleki dayanışma konusunda yol gösterilmesinin önemi bugün yaşanan zorluklardan, engellemelerden ve çıkan tartışmalardan daha iyi anlaşılmaktadır.
Mimarlık fakültesine bağlı olan içmimarlık bölümü eğitimcilerinin neredeyse tamamına yakınının mimar olduğunu, aralarında bir elin parmağını geçmeyecek sayıda içmimar ve tasarımcı eğitimci olduğunu hatırlıyorum. Bu sorun bugün de devam ediyor. İçmimarlık bölümünü açan üniversiteler, içmimar eğitimci bulmakta oldukça zorlanıyor, mimar olan eğitimcilerin sayısı hızla artıyor. Geçmişte mimar eğitimcilerin gerek kariyer, gerekse yaş olarak bölümlere hâkimiyetinin ve tahakkümünün olduğu açıkça görülüyordu. Zaten bu durum neredeyse hepimizin ortak kanaati gibiydi. Hatırlıyorum, üniversite yıllarında sanki bir tepki gibi, içmimar eğitimcilerden alınan dersler keyifli geçer, sabırsızlıkla beklenir, haliyle notlar ve projeler de çok daha yaratıcı ve başarılı olurdu….
Mimar eğitimcilerin dersleri keyifsiz, sıkıntılı geçer, notlar da genelde kötü olurdu…Aslında bu durumun bugün avantaj sağladığını kabul etmek gerekir; mimarlık doktrinine bağlı verilen eğitim programının faydalarını görmüyor değilim. Ama keşke geçmişte mimar olan eğitimciler, içmimarlık bölümlerinin daha açıldığı ilk yıllarda başlayan ve bugün de benzer yaklaşımlarla devam eden bu mesleğe ve 1975 yılında kurulan bir meslek odasına karşı olan, refüze edici ve yadırgayıcı, politik tavrını bir kenara bırakıp, ileriye, mesleğin geleceğine ve dünyada neler olup bittiğine baksalardı demekten kendimi alamıyorum....
Eğer geçmişte bu kabul layıkıyla yapılmış ve eğitimcilerimiz içmimarlık mesleğinin varlığını ve geleceğini düşünüp benimsemiş olsalardı; mesleki dayanışma ve meslek bilinci olan binlerce içmimar, bugün bir meslek odasının veya başka bir STK’nın çatısı altında birlikte ve dayanışma içinde olurdu. Ama malesef bugün bu dayanışma ve birliktelikten söz etmek mümkün değildir.
Geçmişte kendileri için oluşabilecek ekonomik ve akademik kaygılardan endişe duyan ve içmimarlık mesleğinin gerekliliklerini yerine getiremeyen eğitimciler, o gün inanmakta zorluk çektikleri ve gelecekte potansiyel bir meslek dalı olabileceğini göremedikleri, içmimarlık mesleğinin örgütlenerek bir arada olmasına da gerek duymamıştır. Üstelik buna destek olmayarak, yol gösterici olmamış, bilakis geciktirmiş, engellemiş ve izin verdirmemiştir.
Aslında geçmişte içmimarlık mesleğinin tanımı, içmimarın hak ve yetkileri, beraberinde eğitiminin kalitesi ve düzeyinin sınırları belirlenmiş olsaydı, bugün, mimarlar ve içmimarlar arasındaki ayrım ve uyum daha net anlaşılacaktı. Bugün içmimarlık eğitiminde sorunlar yaşanıyor, mezun olan öğrencilerin kalitesizliğinden ve mesleki dayanışmanın eksikliğinden, hak ve yetkilerin gasp edildiğinden bahsediliyorsa bunun temelinde geçmişte yapılan eksikliklerin, yanlışların ve kötü niyetin olduğu muhakkaktır.
Cenk ÇAKIL
Mimarlık ve İçmimarlık mesleğine genel bir bakış...
Mimarlık mesleği ve mimar…
Mimarlık, insanın dünya üzerinde var oluşu ile başlayan ve varlığını sürdürebilmesi için gereken, korunma, barınma ve çevresini düzene sokma ihtiyaçları ile birlikte gelişen bir kavramdır. Mimarlık mesleği, Mısır ve Mezopotamya ile başlayan, eskiden olduğu gibi bugünde aynı şekilde zenginlik, güç, din ve politika gibi sosyal ve kültürel, ihtiyaçlara cevap veren bir kentleşme ve toplumsal gelişimin ifadesi olarak devam etmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere mimar ekonomik gücün olduğu dönemlerde bu gücü ellerinde tutulanlara iş yapan adamdır.
İmparatorlar, krallar, prensler, padişahlar ve büyük devlet adamları isimlerini tarihe yazmak amacıyla, mimarlara yapı yaptırmışlardır, dolayısıyla tarihi boyunca müşterisiz mimarlık olmamıştır. Zevk için mimarlık yapılmaz, bu yüzden mimar, ressam, heykeltıraş gibi sanatçılardan daha çok, taş ustası, demirci, marangoz gibi meslek gruplarına daha yakındır.
Bu yüzden geçmişten gelen ve halen devam eden bir meslek bilinci içinde gelişmiş ve bu durum meslek grubuna mensup kişilerinde bir arada olma gerekliliğini getirmiştir. Batıda ve Osmanlılıda, mimarlar loca ve benzeri örgütlenme ve gruplaşmalarla bir arada olmuştur, gelenek bugünde biraz çeşitlenmiş ama bozulmadan devam ettirilmiştir.(Bkz. Neden içmimarlar bir arada olamıyor?) Bunun en önemli sebebi yukarıda bahsettiğim liderin kendini yapı ile ifade edebilmesi ve bu sebeple mimara duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.
Mimar ve İçmimar ihtiyacı…
Mimarlık kavramı her ne kadar tarihsel geçmişinde ve bugünde, sosyal ve kültürel gelişimin bir ifadesi olarak, çoğulcu bir yaklaşımın görüşü olarak; toplum faydasına imkân sağlayan bir disiplin olarak görülse de, günümüzde bu misyonundan biraz uzaklaşmıştır. Bugün Mimara ve İçmimara duyulan ihtiyacı, ‘Marifet mangıra tabidir.’ sözü ile açıklamak sanırım daha uygun olacaktır. Öyle ya eğer bir yapı ya da özel bir dekorasyon yaptırmak istiyorsan, paran var demektir. Bu her zaman böyle olmuştur, böyle de devam edecektir. Mimarlık tarihinde batıda ve doğuda bulunan görkemli mimari üsluptaki, saraylar, dini yapılar, malikâneler, hanlar, hamamlar v.s. hepsi muhteşem dekorasyonlarla ve tezyinatlarla doludur. Mimarların ya da dekoratör tabir edilen zevk sahibi olduğu düşünülen kişilerin elinden çıkan bu işler, alanında usta olan kişilere
yaptırılırdı.
Mimarlıkta, uzun yıllar süren üslupsal hareketlerden, şehircilik ve imar değişikliklerindeki sosyal, siyasi ve ekonomik birtakım kaygılardan, korunması gereken tarihi şehir ve yapı gruplarından ve kimi zaman bile, müelliflik haklarından kaynaklanan özel durumlardan dolayı, içi kadar değişime müsaade eden bir gelişim gösterememiştir. Yapılar uzun yıllar değişmeden kalsa bile, içinde yaşayanlar defalarca değişmektedir. Her yeni gelen kendinden bir şeyler katmakta, zevki, beğenileri ve ihtiyaçları doğrultusunda bir takım düzenlemeler yapmaktadır; hatta çoğu zaman yapının fonksiyonunu bile değişmektedir.
Yapıyı tasarlayan, projelendiren mimar genellikle içi ile ilgili birçok şeyi de beraberinde düşünmek zorundadır; zaten aksi de düşünülemez. Ancak günümüzde teknoloji, ihtiyaçlar, kullanıcılar, moda, trend ve daha birçok etken farklı bir disiplin ve uzmanlık alanı olan, İçmimarlık mesleğinin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bugün artık mimarlık ve içmimarlık mesleklerinin bir arada çalışma zorunluluğu kaçınılmaz hale gelmiştir. Geçmişte olduğu gibi bugünde her türlü içmekanın tasarımı ve dekorasyonu ile ilgili mimara, içmimara ve tasarımcıya duyulan ihtiyaç, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişlik, zenginlik veya ihtişam ve gösteriş, ifade eden yapılar ve bu yapıların içmekan düzenlemeleri için geçerli olmaktadır.
Dekorasyon konusundaki ihtiyaçlarını ev ekonomisi düzeyinde kendi kendine yapılandıranlar ise genellikle ekonomik olarak orta seviyede olanlardır. Ama asıl önemli noktada budur; İçmimarlık-Dekorasyon- Tasarım konularının ve bunlara duyulan, ihtiyaçların ve hatta oluşacak standartlardan kaynaklanan yaptırım ve gerekliliklerin, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik koşullar ile toplumsal bilincin ve bu gelişimlerin seviyesi,hızı ve sınırları ile doğrudan ilişkisi vardır. Toplumun geneline yayılan ve arz ve talebe bağlı olarak gelişen bu sözünü ettiğimiz alanlar, sağlam temelleri varsa kendini ispatlar, temsilcilerini belirler, gelişir, önce yurt içinde sonra yurt dışında söz sahibi olur, pazar bulursa gelişerek büyür. Zamanla da kaçınılmaz olarak farklılıklaşır, çeşitlenir ve başkaca şeylerden beslenerek yaratıcı, üretkenliğin yolunu açar.
Endüstrileşme devrimi ile sanayileşen ve modernleşme ile gelişerek zaman içinde zenginleşen batı, verdiği eğitim ve öğretimin yanında, kişiye sosyal olmayı ve zamanı gelince kendi ayakları üzerinde durmayı öğretiyor. Sosyal bilimcilere ve kişisel gelişim uzmanlarına göre, kişinin içinde olduğu sosyal yaşamı, iş ve aile yaşamında başarıyı beraberinde getiriyor. Bu şekilde ekonomiye katkıda bulunması sağlanan birey ( Düşünsenize birey olmuş kişinin aileden ayrıldıktan sonra ki sorumluluğunu ve üzerine düşen yükü, bu aynı zamanda, yeni bir iş, yeni bir ev, evlilik, çocuk ve her türlü ihtiyaç demektir.) aynı zamanda değerleri sahipleniyor, korumayı, bilinçli tüketmeyi, tasarrufu öğreniyor. Bu her geçen gün artarak devam eden yeni ihtiyaçları, yeni pazarları, kaliteyi, çeşitliliği, farklılığı ve gelişen yaratıcı zevkleri beraberinde getiriyor.
Bugün, ülkemiz için Mimarlık – İçmimarlık – Dekorasyon - Tasarım gibi konulardan layıkıyla söz edebilmek, tartışabilmek ve geleceğinden söz edebilmek için önce, sosyal, kültürel ve özellikle ekonomik olarak zenginleşme sürecimizin grafiğine bakmak daha isabetli olacaktır.
Cenk ÇAKIL
6 Ocak 2009 Salı
2 ŞEY
İki şey kalitesiz insan özelliğidir...
Şikayet etmek
Dedikodu yapmak
İki şey çözümsüz görünen problemleri çözebilir...
Bakış açısını değiştirmek
Kendini karşındakinin yerine koymak
İki şey yanlış yapmanızı engeller...
Olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
Hak yememek
İki şey geri bırakır...
Kararsızlık
Cesaretsizlik
İki şey çözüme yaklaştıran adımdır...
Tebessüm
Gerektiği zaman susmayı bilmek
Türk Usulü Başarının Formülleri
İşe başlamadan: İNŞALLAH
İşe başlarken: BİSMİLLAH
Şaşırırsak: ALLAH ALLAH
Kendimize güvenirsek: EVELALLAH
Azmedersek: ALİMALLAH
İşten vazgeçersek: EYVALLAH
Sonuna kadar gitmek istersek: YA ALLAH
Taahhüt edersek: VALLAH BİLLAH
Canımızı sıkarlarsa: FESÜPHANALLAH
Daha da sıkarlarsa: HASBİNALLAH
Pes edersek: İLLALLAH
İşe coşku ve heyecanla sarılırsak: ALLAH ALLAH
İşi başarı ile bitirirsek: MAŞALLAH
İşi başaramazsak: HAY ALLAH
İşe başlarken: BİSMİLLAH
Şaşırırsak: ALLAH ALLAH
Kendimize güvenirsek: EVELALLAH
Azmedersek: ALİMALLAH
İşten vazgeçersek: EYVALLAH
Sonuna kadar gitmek istersek: YA ALLAH
Taahhüt edersek: VALLAH BİLLAH
Canımızı sıkarlarsa: FESÜPHANALLAH
Daha da sıkarlarsa: HASBİNALLAH
Pes edersek: İLLALLAH
İşe coşku ve heyecanla sarılırsak: ALLAH ALLAH
İşi başarı ile bitirirsek: MAŞALLAH
İşi başaramazsak: HAY ALLAH
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)